22 Aralık 2015 Salı

Tanrı'nın Planları 2

Sigarayı çoğalttım son günlerde. Nefes bile alamaz oldum sayesinde. Ara sıra boğulduğumu hissettiğim de olmadı değil. Özlemin kokusunu duymamak için yaktığım geceler de oldu. Uyanıkken gördüğüm rüyaların ve ruh göçlerinin sayısını saymıyorum bile. İleri bir tarihe kadar uyku moduna aldım kendimi yine. 

Şubatta hissediyorum kendimi. Aylardır düştüğüm uykudan mahmur şekilde uyanıyorum. Kışı bitiren kadın kapımda beliriverir. Şubatta hissediyorum kendimi. İnsanlar aşıyorum, toprağa değiyor tenim. Ve yaşadığımı hissediyorum. Kelimeler artık sünger olmaktan çıkıp daha tatlı geliyor dilime. Şubatta hissediyorum kendimi. İçimde işçi çocuğunun arife gecesi yaşadığı bayramlık sevinci var. Sığamıyorum bedenime, ruhumdaki gök kuşağı sarıyor ve renklendiriyor tüm dünyayı. 
Şubat türküsü duyuluyor günlerimin en ayaz vaktinde bir kapı açlıyor ve iniyor tüm şehrin sahibi. Bu kentteki tüm insanları birbir yenmişliği var. Şahidim. 

Gözlerine bakıyorum başta... Hiç bir şey kaybetmemiş. Öyle sarsılıyor vücudum.
Gözlerine bakıyorum sonra... Hiç bir şey kaybetmemiş. Öyle sallanıyor ruhum.

Sigarayı çoğalttım son günlerde. 
Hazırım ruh göçüne. 
Sigaramın dumanı yol gösteriyor yine 
dizelerimin basarak üzerine üzerine  
ulaşıyorum sevdiğime. 

Şubatta hissediyorum kendimi. Galata'nın en tepesinde İstanbul'a meydan okurken görüyorum. Yendiğimiz sadece özlemle kalmıyor. Bil. Yaralı bir general gururu var içimizde. Kurtarmışız aşkı bitirmişiz savaşı.

Ellerini tutuyorum başta. Hiç bir şey kaybetmemiş. Öyle tamamlanıyor parmak boşluklarım.
Ellerini tutuyorum sonra. Hiç bir şey kaybetmemiş. Öyle anımsatıyor sarhoşluklarım.

Bahariye'yi geçiyoruz önce ardından Rıhtım'ı... Ulaşıyoruz Moda'ya karışıyoruz yeşile ve maviye. Kaldırım taşlarında oynadığımız küçük oyunlar ve önümüzde koşturan adını bilmediğimiz çocuklar. Şubatta hissediyorum kendimi. Sözlerimiz Kadıköy duvarlarında. Şiirlerimiz sokakta. Anılar biriktiriyoruz şehrin dört bir yanında, bir sonraki sefere kadar ezberlemek üzere kazınmalı mutlaka zihnimize.

Aniden esiyor kafamıza yetişip bir sonraki vapura gidiyoruz adaya. En yakın yer olan Galikya'ya. Ruhumuzun özgürleştiği bulutlara. Şubatta hissediyorum kendimi. Soğuğa inat titremiyor bedenimiz. Alev alev yanan ruhumuz ısıtıyor nasılsa içimizi. Geçip duran boylu boyunca atlılar, çiseleyen grileşmiş insanlar... Bozmuyor keyfimizi. Söz. Nasıl geçtiğini anlamadan vaktin, e düşmüşken yarım saatlere koşturup dururuz son vapur vaktine. Dalga olsun o saatte, karayel poyraz isterse kopsun kıyamet ve mahsur kalalım o yerde. İnan hiç üzülmem. Sabahı bekleyelim iskelede, uykun gelince yatarsın dizime.

Başını okşuyorum başta. Hiç bir şey kaybetmemiş. Öyle dalıyor uykuya.
Başını okşuyorum sonra. Hiç bir şey kaybetmemiş. Öyle gerçek bu rüya.



7 Aralık 2015 Pazartesi

Neler kaçırdım?

Beşiktaş güzel günler göstermediği için biz Beşiktaşlılar da en küçük şeyden mutlu olmaya başladık. Bizim için bu mutluluğun daha üstünde bir mutluluk olmadığı -bilmediğimiz- için bunu koruyup yücelttik. Hayatımızda karşılaştığımız küçük mutluluklar bizim için dünyanın en kıymetli şeyi olmuştur. Geceye baktığımız zaman etrafımızı çekip çeviren karanlığa inat gördüğümüz yalnızca parlayan yıldızlardır. Ancak bu sayede mutlu olmayı başarabildik. 

Geneline bakılacak olursa Murphy yasaları üzerine kurulu bir hayatım var. Hayatımda aldığım kararların sonucunun %99 iyi %1 kötü bitme ihtimali varsa mutlak suretle kötü sonuçlanır. Çünkü Murphy Kanunları'nın birinci maddesi der ki:"Bir şeyin ters gitme olasılığı varsa, ters gidecektir." Bu hep böyle süregelmiştir. Hiç birinden dolayı pişmanlık duymadığımı gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Acıya, kedere o kadar alışık olmuşuz ki insanların trajedi dediği şeye biz ucuz atlattık diyebiliyoruz. 

Beşiktaşlılık felsefesiyle hayatım daha yaşanabilir bir hal aldı. Eğer bu paradigmaya sahip olmasaydım bu zamana kadar çoktan bir binanın tepesinden kendimi atabilirdim. Hoş, bu sıra bir kaza sonucu iki üç yıl komada yatmayı istediğim çok oldu. Kedere karşı bu kadar dirençli bir yapıya sahipken üst üste gelen gölgeler ruhumda ağırlığa yol açtı. Hayatımdaki bulantıyı aşmanın tek yolu olan yıllar sürecek bir koma fikri çok makul görünmüştü. Uyandıktan sonra yapacağım tek şey hastane odasında doluşmuş aileme ve sevdiğim kadına bakarak "Neler kaçırdım?" demek olurdu. Tıpkı bu sıra kaldırmaktan aciz kaldığım göz kapaklarım yüzünden dostlarıma sorduğum gibi. 

Eğer bu bir kabussa 
gece güne artık uzansın.
Sözüm tıkanmış 
ve dilim takıldıysa
biri beni anlasın.
Güzü geldiyse ömrümün
yapraklar düşüp 
bahçem boyansın.
Yetmiyorsam ben bile bana
uzanayım ben biraz,
vakti gelince
biri beni uyandırsın.

29 Kasım 2015 Pazar

Rüzgar

Bir rüzgar esecek
ve biz titreyeceğiz
eksik kalan tarafımızdan.
Hep sıcak kalan sol yanımız
hatırlatacak bize yokluğu.
Bir rüzgar esecek
ve biz titreyeceğiz.

Gölgeler geçecek
belki yanıbaşımızdan
ve gözlerimiz boğulacak
son damla aktığında.
Hatırımıza gelecek
henüz yaşamadığımız anılar,
gölgeler geçecek belki yanıbaşımızdan
ve o zaman
bir yük binecek omuzlarımıza
geçen zamanın ağırlığından.

Ah Yeşil Kadın!
Saatler varken aramızda
mümkünü yoktu inan
şiirler olmasa
dokunmanın sana

Türküler söylenecek
sözlerinde yanılsak da
sigaralar bitecek
sayısını unutsak da.
Bir rüzgar esecek
ve titreyeceğiz
sarılamadığımız anlarda.



27 Kasım 2015 Cuma

Yükseliş

Toprağa düştüm düşeli
kursağımdaki keskin heves tadıyla
afalladım kaldım öyle.

Galikya'da yaşamak
öyle alışık etmiş ki yeşile 
bir an için düşünce griye
kendimden geçmişim öyle.

Düştüm yağmurla
gri toprağa
karıştım bir tutam tohuma
ve ulaştım yine 
gözlerinin yeşiline.

Bir tutam kağıt buldum
planlar arasında.
Meraklanma dedi.
Bu sancı da biter,
bu yaprak da düşer,
bu sonbahar da biter.
Sen sarıl,
inan ki bu
her şeye yeter.

Ve anladım ki
Gökkuşağı için
yağmur gerek.
Sevinç için
hüzün gerek.
Şiir için
yüzün gerek.





26 Kasım 2015 Perşembe

Düşüş

Toprağa düştüm düşeli
kursağımdaki keskin heves tadıyla
afalladım kaldım öyle.

Neredeyim, ne oldu?
Nasılım, ne oldu?

Koşarken cennette
soluk soluğa
çarptım bir duvara.
Bir tokat indi sanki
suratımın tam ortasına
ve yığılıp düşüverdim.
Galikya'nın sınırında.

Kendime geldim geleli
gözlerimi açamaz oldum
alışık olmadığım dünya batağında.

Üstüm başım
kırgınlığın tozu tutmuşken
dizelerim kanamış,
avuçlarım yaralanmış
ben anlamamışım.

Daha beter çatlar olmuş dudaklarım
artık hiç konuşturmaz.
Ha gayret deyip dikilmişken ayağa
gözüm çarpıyor bulutlara.

Adem miyim ben,
yağmur mu yoksa?

Ne işim vardı da
geldim buraya?

Açık mı kalmış sırtım,
dalmışken rüyaya?

Geçer mi bu kabus,
dönünce sabaha?

5 Kasım 2015 Perşembe

Korkmuyorum

Dört yanım çevrili
insan müsvetteleriyle.
Yürekleri rutubet
hissetmezler sevgiyi,
gözleri kesik
görmediler bizi.

Dört yanım çevrili
geliyorlar üstüme.
Kaçış yok, son var.
Ebediyet trenine
iki yeşil bilet
ha gayret yeşilim
atlarız elbet.

Dört yanım çevrili
ruhu noksan diri cesetle.
Anlamazlar, susmazlar.
Onlar bir bilen,
bizse sözde yardım edilen.
Anlamazlar, bilmezler.

Sıkıyorum yumruklarımı
en az dişlerim kadar.
Hasrete, bilenlere,
susana ve kederlere

***
Omzuma dokunuyor eli
doğruluyorum o zaman işte.
Yalnız değilim bu kavgada.
Gelin üstüme üstüme
Korkmuyorum.



2 Kasım 2015 Pazartesi

Aş(k)okusu

Kader mi bu yoksa vebal mi?
Hiç bilmiyorum.
Bildiğim: kışların artık
daha soğuk geçeceği
ve uzun uzadıya telefon görüşmeleri
acıkan sol tarafa sadece
aş kokusu vereceği.

Kulaklarımı tıkadım kalabalığa
uzun zaman sonra
eşlik ettim bir şarkıya
"Senin gülen yüzüne kurban
bu serseri kalbim
Ama karar ver
tutamıyorum zamanı"

Çık gel, hiç beklemediğim bir anda
çalsın telefonlar adınla
ve de ki:
Yaşadığın şehirdeyim,
buluştuk sonunda
aynı gökyüzü altında.

İşte o zaman
geçer aş kokusu
biter gurbet türküsü.
Sarıldığımda şiirlerce
gelir burnuma aşk kokusu.


28 Ekim 2015 Çarşamba

Kanatlanmak

Soluklarımız ağırlaştı şu sıra, tut nefesini. Ne konuştuğumuzu yada ne yaptığımızı bilmez, yarı uyur, yarı uyanık bir haldeyiz. Derince çek içine ve tut nefesini. Dolanıyoruz öyle insanların arasında. Kilometrelerce uyuşmuş sol yanımız. Kalp atışlarımı duyuncaya dek, dört bir yanı susturuncaya dek tut nefesini.

Her soluk bir an daha doğuracak ve özlem hanemize bir çeltik daha atılacak. Daha fazla yanmadan, eriyip kül olmadan tut nefesini. Unutmaya fırsat vermeden, üşümeye başlamadan hayata ağız dolusu küfrü basmadan önce tut nefesini.

Sarılacak bir an bulamıyorsak ve çatlıyorsa her kelimin üzerine dudaklarımız ne gerek var? Tut nefesini. Yaşadık öyle böyle. Bugün yarın diye diye. Sarardı gördüklerimiz.  Zamanı durdurmak, dünyadan savrulmak ve kanat açmak için beklenen güne… Tut nefesini.

Uzat elini boşluğa. 
Ben oradayım meraklanma. 
Hisset en olmadık anda beni ve hatırla.
Tüm zorluğa rağmen hatırla.
Sarılışımızın sıcağını
Kollarımda uyuklamanı.
Hatırla.
Yüreğin acıktığında, birden telaşlandığında

Adını fısıldamamı hatırla.

21 Ekim 2015 Çarşamba

Islık

Boş yere kırıyoruz öyle.
Yoktan yere ve sebepsizce.
Ama kötü bir niyet yok
bilirim içimizi.
Sade özlediğimizden
ve fazlaca hasretimizden.
Doyamadık birbirimize
bilirim içimizi.

Başımı dizlerine
koyduğumdan beri
daha rahat bir yastık görmedi.
Bundandır gece nöbetleri
bundandır sabaha karşın
uyku irkilmeleri.
Sen de fenasın
bilirim halini.

Parmak uçlarım gidiyor ara sıra
göz kapaklarını okşar gibi.
Yüz hatlarını ezberledi,
bir ressam gibi
tüm yaralarıma çiziyorum sanki.
Kollarımız boş kaldı şu sıra
doldurmuyor hiç bir ceket yada çanta
sarılmak istiyoruz fazlaca
bilirim içimizi.

Gülmesek birbirimize
kararıyor dünya,
ve susup kalsak kırgınca
gidiyor tüm kasaba.
Bir şarkı gibi
dilimizden düşmeyen
bağlandık öyle sıkı sıkıya

ve ıslık bile çalamaz olduk
dudağımızın çatlağından
hasretin yorgunluğundan.



8 Ekim 2015 Perşembe

Şemsiye Altı Mutluluğu

Fazla şey istemem. Ne büyük bir ev ne de spor bir araba. Ne milyon lira ne de bir fabrika. Zaten ellerimdeyse ellerin benim olmuştur dünya.
Fazla şey istemem. Yağmur yağdığında Heybeliada'da şemsiyemi açtığımda yine öyle baksan yeter. Rüzgar estiğinde, hava serinlediğinde sarılsak birbirimize ısınsak öyle. Yeter. İnan bu her şeye yeter.
Şartsa sessizleşmemiz illa
Şemsiyemiz altında
Tam da dalmışken rüyaya
İnsanların geldiğindeki kadar
Yani bir nefeslik, kalp atışı kadar
Sessiz kalalım yeter.

Benim mavim karıştı sarına
Ve kök saldık toprağa
Dallanıp budaklandık öyle göğe
Uzakdık sonunda cennete


29 Eylül 2015 Salı

Galikya Haritası

Hiç yaşadığınız şehre ait olmadığınızı 
hissettiğiniz oldu mu? 
Kaldırımdaki serçe, 
dalındaki yaprak, 
buzdolabındaki limon dahi 
yabancı geldiği oldu mu? 

Okuduğunuz kitabın 
eski arkadaşlarınızın 
hatta düşüncelerinizin dahi 
bilmediğiniz dilde konuştuğu oldu mu? 

Attığınız adımların 
nereye götürdüğünü bilmeden 
aştığınız insanların 
yüzüne bile bakmadan 
öylece yürüdüğünüz, 
çalan şarkının sözlerine dikkat etmeden 
sadece müziğin ritmine 
kendinizi kaptırdığınız oldu mu? 

Yıktığımda tüm bunları  
verdi gökten Tanrı 
bir parça cennet haritası.
İşaret etti Galikya'yı.
"Buradadır, ruhunun yansıması."

Sol yanımda sevdiğim kadının elleri, 
sağ yanımda şiir dizeleri, 
bir ayağım yeşil çimende, 
bir ayağım mavi denizde. 
Altın güneş tepemde 
bir papatya içinde.

Az ötede kuru kalabalık 
ve biz burada tamız.
Bakmadan sağa sola
birbirimize karışmışız.
Bıraktık eksikliğimizi
tutuştu kalbimizin ritmi.

Bir adım metrekare 
birleşen hayatlar 
ötesi soğuk, 
üşür şarkılar.
Düşersin kalabalığa
yine kararır dünya.

Bir adım metrekare
sarılma alanı
sevdanın başkenti burası.

Yani demem o ki dostlarım.
Varmak isterseniz 
Galikya'ya siz de 
kalmalısınız 
kalbinizin attığı yerde.

24 Eylül 2015 Perşembe

Sarhoşluğun Dorukları

Öyle derin ayırt edemem her şeyi.
Yaprak yeşildir mesela
yada cennetin rengi
bir tutam yüreğimdeki sevda
bir de öptüğüm gözleri.

Yolculuk vakti, şu saatte
tüm şehir terk ediyor beni bu gece.
Dertleniyorum,
elim sigaraya gidiyor önce
tütünce sol yanımdan kokusu
vazgeçiyorum, vazgeçiyorum.
Kaybolmasın şimdi, sevmez diyorum.

Konuşmak için
ne dediğini bilmeden
ve getiremeden
sözün sonunu
ya sarhoş olmak gerek
ya da bir çift göz içinde
kendini görmek.

Atmak için derin bir kahkaha
tüm kalabalığın arasında
en çok da
neye güldüğünü bilmeden
ya sarhoş olmak gerek
ya da bir çift göz içinde
kendini görmek.

Yolculuk vakti, şu saatte
tüm şehir terk ediyor beni bu gece.
Meraklanma sakın
görüşeceğiz yine
ya anıların içinde
ya da Galikya'nın dizelerinde.

Fazla alışma gittiğin yere
İstanbul, ben
ve mavi deniz
seni çok özleyeceğiz.


22 Eylül 2015 Salı

Sol Yanımdaki Soba

Eylül geldi gitti,
ekim de başlar birazdan.
Ellerin üşür, dudakların çatlar.
Bastırır kış yorgunluğu.
Ellerini cebine atıp,
dudağında kırık bir ıslıkla
yürür gidersin sözleştiğin yere.

İnsanlar gelip geçer
sen görmezsin.
Zaman akıp gider
fark etmezsin.
Adıyla yankılanır bedenin
ve sarsılır birden tüm dünya.
Anlarsın ki
sen sevmişsin.

Eylül geldi gitti,
ekim de başlar birazdan.
Ha bugün, ha yarın
yine başlar elvedalar.

Üşüdüğünde geçsin karşına,
düşsün rahmeti kurak dudaklarına.
Koysun dizlerini dizlerine,
dalsın gitsin öyle gözlerinin
en derinine.
Bak o zaman nasıl da
yanıp tutuşuyor
sol yanındaki soba.

Artık anladım.
Üşütmemek için
sıkı sevmek gerek.
Görmek için
gözlerini yumman gerek.
Eldiven yerine
elini ver bana.
Atkı yerine
sarıl boynuma.
Bak o zaman nasıl da
yanıp tutuşuyor
sol yanındaki soba.


12 Eylül 2015 Cumartesi

Hep böyle değilimdir, tanıyorsun beni.

Sustum ara sıra. 
Tek kelime 
çıkmadı ağzımdan 
en özlediğin saatlerde. 
Bu yüzden seni 
üzdüm belki de. 

Yine pencere önünde
olup olmadık şeylere
kızıp sinirleneceğim.
Hep böyle değilimdir.
Tanıyorsun beni.
Çekerken içime
sigaramın en sert yerini
seni anlatan bir şarkıya 
eşlik edeceğim yine.

Hep böyle değilimdir,
tanıyorsun beni.
Durduk yere 
gülerken karşılıklı
seninle saatlerce
sustum ara sıra
en özlediğin saatlerde. 
Bu yüzden seni 
üzdüm belki de.

Kızma bana kadınım.
Sana çıkar her adımım,
seninledir rüyalarım.
Bastırınca özlemin sesi
ve görmek istediğinde beni
sol yanına bak.
Ben yine yaşadığın şehirde
parmak uçlarını öptüğüm yerdeyim.

Darılma yağan yağmurlara
söz olsun sana
gelecek ağustos sıcağı.
Piknik örtümüz üzerinde sarılmamıza
devam edeceğiz
kalan hayatımız boyunca.

***

Ben seni sevdiğim zaman bu şehirde 
Yağmurlar yağardı.








9 Eylül 2015 Çarşamba

Eylül

Binbir telaş ve elvedaları peşine takarak
geldi yine eylül sarısı.
Şiir gibi olsa da ne yazık ki anlatır ayrılığı.
Düşleyince son sarılmayı
ve hoşça kal deyince evim dediğim kişi
bu hala titretir sesimi. 
Karaladığım kağıtlarım haritam
sigaralarım pusulam
müziklerim ise adres sorduğumdur. 
Hepsi yeşile uzanan bir kapı,
sandığımın anahtarıdır.

Kaç şiir çıkarır 
beni evinin yoluna? 
Hangi sokağın sonu 
başlatır adını?

Şehirlerin önemi yok
olsun Muğla, İzmir,
İstanbul yada Ankara
görüyorsam yine seni
bakınca aynaya
yan yanayızdır hala.


3 Eylül 2015 Perşembe

Yine Düştü Yolumuz

Yine düştü yolumuz.
Ezip geçen insanlara,
yıpratan zamana rağmen
en olmadık anda
yine düştü yolumuz.

Gün oldu şeytan oldum
Tanrı'yı Adem'den kıskandım.

Gün oldu ay oldum
güneşe tutuldum.

Gün oldu deniz oldum
kumsala tutundum.

Gün oldu yağmur oldum
yaprağın oldum.

Azdan çoğa erdim,
hepten hiçe geldim.
Olsun.
Yine düştü yolumuz.

Başka bir durağındayız
şu günlerde yolculuğumuzun.
Toplayıp bavulunu apar topar
kaçtın yaşadığın şehirden
benim satır aralarıma.
Hiç değişmemişsin inan.
Hatırladığım gibisin hala.
Kaybolmamızın ardından

Olsun.
Yine düş'tü yolumuz.

30 Ağustos 2015 Pazar

Ada'ya

Aslında nereden başlayacağımı bilmiyorum. Günlerimin en yeşil olduğu bölümdeyim. Gece ve yıldızlar bir bir süzüldü artık odamdan. Kahkahalarımın arkasındaki yeşillik, cenneti gösteren, gündüzleri doğuran ve bedenimi saran yeşillik... Üzerinde uzandığım ve ütopyama yol aldığım güneşteki yeşillik... Adın var olsun, sen son kalansın sevmeye değer. Depremleri dindiren, dünyamı dizginleyen ve düş kesiklerimi iyileştiren yeşillik. Yolum yoluna, sözlerim uğruna düşsün, gözlerim kapandığında görmek istediğim yeşillik. 

Yavaş yavaş hissediyorum. Bir kahkaha ilişiyor şimdi sol yanıma. Öyle sıcak, öyle tanıdık. Yeni doğmuş bir bebeğin annesinin sesini ilk kez duyması kadar kutsal, methiyeler düzülesi kadar ilhamlı, hızla boşalan kadehlerimin yerini alacak kadar sarhoş edici kahkaha.
Artık gerek kalmadı
Tanrı'ya sitemli mektuplar,
oldu şükür olsun
adımın anlamı.

Çok uzun zaman oldu, kendimde olmayalı. Günlerimin en beyaz gecesindeyim dostlarım. Şiirler ve şarkılar işaret eder oldu. Hayatım sona erdi ve ben doğdum yeniden. Gülüşlerde, bakışlarda ve mavi düşlerde.
Kaybolmak ne kelime?!
Kendini bulursun.
Savrulmak ne kelime?!
Sen hep oradaymışsın.

Ardıma bakmıyorum artık.
Yalnız geleceğe, bir tek var olana.
Boşluk kalmadı artık,
inanın rüyalarımda.
Bak bana.
Tüm bu geceler,
konuşurken gizlediklerim
ve yastığıma fısıldadıklarım
senin içindir.


18 Ağustos 2015 Salı

Tanrı'nın Planları

Müzik, boşa geçirdiğim dakikaları sanki hayatımın en önemli zamanlarından birini yaşıyormuşum gibi hissettiriyor. Kulak zarımı zedeleyecek kadar yüksek sesle dinlerken sanki müzisyenin söylediği her kelime beynime işliyormuş gibi geliyor. Farklı bir havaya girdim yine. Gözlerimi kapatınca notaların üstüne basarak cennete uzandığımı hayal edebiliyorum.

İneceğim durağa gelince kulağımdan kulaklığımı çıkarttım ve konuştuğumuz durağa geldim. Kalabalığın tam ortasındaydım şimdi. Gürül gürül akan bir ırmağın ortasındaki yıllanmış kaya gibi dimdik duruyordum orada. Buralara pek sık gelmem. Yabancısıyım biraz. Duvar dibine gidip yaslandım, cebimden çıkarttığım orası burası ezilmiş paketimden bir sigara aldım ve yakıp beklemeye başladım.

Elimle çantamı yokladım, sözünü verdiğim şiir kitabı hala yerinde duruyordu. Yeni kitapları pek sevmem aslında. Kitabın da arkadaşlığın da eskisi makbuldür benim için. Bu yüzden eğer kitabım yeniyse eskitmeye çalışırım. Kitaptaki sevdiğim birkaç kısmı işaretlemiştim, o da okusun, sevsin diye. 
İçimde bir küçük şüphe yoktu. 
Biliyordum ki o da severdi. 
Az çok tanıdım zaten 
yıllardır tanıdık hissettiğim 
bu gizemli yabancıyı.

Sözleştiğimiz saatin gelmesine az kalmıştı. "Şimdi gelir." dedim içimden. İyice boşalmıştı bu durak. Sigaramdan derin bir nefes daha aldıktan sonra ayakucuma bırakıverdim geçmişim gibi yanıp tüketen izmaritimi. Bir hareketlilik başladı önce, kapılar açıldı insanlar indi. Uzak köşeden gördüm onu. Bir gülümseme getirmiş meğer, hiç beklemediğim. İnsanları aşıp yavaşça gittim ona doğru.
Fısıldayarak söyledi"Merhaba."
Bir şey demeden sarıldım öyle. 
Tedirgin oldu önce, 
sonra o da katıldı bana. 

Sözleştiğimiz saatin gelmesine epey vardı. "Nasıl olur?" diye düşledim evimin balkonunda çayımı yudumlayıp kitabımı bitirmek üzereyken. "Hayret." dedim. Gereksiz bir güven vardı içimde. Korkmuyordum nedense. Kalktım hazırlandım. En sevdiğim kokuyu sıkıp yeni aldığım saatimi taktım. Sözün bitmesi, öylece sessizleşebileceğimiz geldi aklıma. "Hayret." dedim. Gereksiz bir güven vardı içimde. Korkmuyordum nedense.
Yıllar bizi yeterince eskitti zaten. 
Yenilik pek halimiz kalmadı. 
Okuruz birbirimizin ruhunu, 
tek kelime etmeden.
Bakarsak birbirimize 
kalbimizin içinden.

Sözleştiğimiz saatin gelmesine daha birkaç gün vardı. "Ruhum daralıyor." dedim yeni bir sahafta kitapların arasındayken. Esen rüzgar içimden geçip gidiyordu sanki. Bir şiir kitabı alıp Turgut Uyar'dan, bıraktım kendimi kulaklıktan çıkıp beynimi delen geçen müziğin ritmine. 
Boşa geçirdiğim dakikaları hayatımın en önemli zamanlarından biriymiş gibi hissettiriyor. 
"Sıkıntılı herhalde." dedim.
Akşam saatini beklerken.

Sözleştiğimiz saatin gelmesine daha aylar vardı. "Bir şey eksik sanki." dedim. Bir şey eksik, dolup taşan kül tablalarına inat. Yığılıp duran kırık dökük şiirlere, gece yarısı uyandıran düş sancılarına, şu dolu yıldızlara inat "Bir şey eksik sanki." dedim içimden.
Yavaş yavaş aydınlanırken gökyüzü, 
savaşıyordu güneş 
yenip karanlığı 
indirmeye tahtından ayı.
Terk edince yıldızlarda 
kaldım sonunda 
bir başıma Tanrı'yla. 

***



17 Ağustos 2015 Pazartesi

Bulutlara

Gidelim buradan güzel insanlar.
Sen, ben değil biz olarak gidelim.
Her gün daha da boklaşıp
bizi yutan arzuları,
iki yüzlülüğü,
ve söylenen yalanları
bırakarak yüzüstü
gidelim buradan güzel insanlar.

Bulutlara dayayalım merdiveni
ve yaşayalım orada ebedi.
Deresinde insan kanı yerine
mavi suların aktığı,
ağaçlarında gençlerin yerine
dilek çaputlarının asıldığı
bırakarak tüm kini, nefreti
gidelim buradan güzel insanlar.

Utanacak bir şey yapmadan,
Umudumuz yok olmadan,
sevgi bizi bırakmadan
ve anneler daha fazla ağlamadan
Bulutlara, dosdoğru oraya!
Gidelim buradan güzel insanlar.

15 Ağustos 2015 Cumartesi

Merhaba Diğer Yanım

Dostlarım ve ötekiler
Bugün ruh ikizimle...

Bir dakika sigara verin şuradan.
Bir tane daha yakmam lazım
anlatacaklarıma başlamadan önce.

Kendimle tanıştım bugün.
Bugünün tarihini hepiniz ezberleyin.
Zira ben bugün
kalan kısmımla tanıştım.

Halen tuhaf gelmekte.
Sevdiğim pek çok şeyin
onun da sevmesi.

Kağıdı kalemi uzatın.
Not almam gereken şeyler var.

Dostlarım ve ötekiler.
Bugün
yoldaşımla tanıştım.

Bilirsiniz beni.
Heyecanlanırım böyle şeylerde.
Benimle aynı şeyleri sevince biri
yada aynı şeyden ürkünce.

Kusura bakmayın.
Biraz alkollüyüm sanki
ama inanın heyecanımı bastırmıyor
bu peşi sıra boşalan kadehler.

Ruh ikizimle tanıştım bugün.
Benimle aynı şeyleri seven
ve aynı korkan şeylerden.

Öyle savrulduk birbirimize
Hiç beklenmedik bir anda
ve aynı hızla.

Karışmışız sanki
Hiç haberimiz olmadan.
Ta yıllar öncesinden.

Bugün fark ettim daha.
Diğer yanım varmış meğer.
Ve yaşamışız ayrı gayrı
bunca zamana rağmen.

***




14 Ağustos 2015 Cuma

Tanıdık Biri

En son ne zaman çarptı kalbim böyle bilmem.
Yığınlık savrulur bir rüzgarla ve
çıkar ortaya tutmayan dizlerimin sebebi.

Çekilirim kenara, sızarım ince ince gözlerine.
Nasıl benzer bu kadar
bir insan bir ötekine?

Sen misin?
Yoksa bir başkası mı?
Emin olamam bir türlü
vücudumdaki depremlerden.

Olsan, yüzüm yok ya(!)
gidemem yanına,
olmasan da.

İşte benim korkularım
işte benim alaca ruhum
işte benim dünyam

***



9 Ağustos 2015 Pazar

İade-i İtibar

Kelimelerin gücüne inanan biriyimdir. Birinin yüreğini fethettiğini de yaralayıp incittiğini de gördüm. Ağzımdan çıkan her kelimeyi özellikle seçer ve oldukça dikkatli kullanmaya çalışırım bu yüzden.

Yıllardır eş dosttan gördüm. Artık aşk kelimesi o kadar sığlaştı ki sevgiyle aynı amaçla kullanılmaya başlandı da diyebilirim. Bu durum beni rahatsız etmeye başladı. Hayır, aşkla yüz yüze görüşmüşlüğüm, tanışıp gözlerinin içine bakmışlığım olmasa bir şey demeyeceğim ama inanın kanıma dokunuyor.

Sevmek insanoğlunun doğasında vardır. Bu herkeste olan bir duygudur. Ancak aşka herkes ulaşacak diye bir şey yok. İnsanlar kedi de sever, çiçek de sever, yeni aldığı ayakkabısını da sever. Kedi kaçınca, çiçek solunca, ayakkabı da eskiyince bu sevgi biter. Sevginin doğasında vardır bitmesi ama aşk böyle değildir. Aşk bir geldi mi kaçsa da solsa da eskise de bir yere gitmez. Belki zamanla varlığını unutturabilir ama o hep orada kalır. Buradaki ayrımda önce bir anlaşalım.

Şimdi bir zamanlar çok sevdiğiniz birini düşleyin... Üzerinden ne kadar isim geçtiği önemli değil, Önemli olan çok değer vermiş olmanız. Başka biriyle mutlu bir beraberliğiniz varken o kişi bir mesaj atsa ve yaşadığı şehre gelmenizi söylese gider miydiniz? Cevabınız aşık mı yoksa sevgili mi olduğunuzun farkıdır. Üzerinden yıllar geçse de aşk türlü delilikler, yanlış şeyler yaptırır ve bunu gayet de mantıklı bir şey olduğuna inandırır.

Bu yüzden herkese aşkım demeyin. Bu meseleyi sığlaştırmayın. Bırakın cennetten gelme özelliğini korusun ve o saf ve kutsal haliyle kalsın. Sevgilim deyin, çiçeğim, ömrüm, kadınım-erkeğim deyin ama gerçekten aşkı hissetmeden aşkım demeyin.

Yüreğinizin ritmi kalabalığın sesini bastırdığında şehirleri tek nefeste koşup aşabilme gücünü hissederseniz aşka hoş geldiniz. Ben de sizi bekliyordum.

5 Ağustos 2015 Çarşamba

Yapboz

Gözlerime bir ağırlık çöküyor şu günlerde. Nefes aldığımı ve hala hayatta olduğumu daha dün farkettim. Kendimi öyle salıvermiş ve hayatın akışına bırakmış buldum ki her yanım çizikler içindeydi. Kalktım önce ayağa, yanımdakilere baktım ardından. Dost dediğim insanlar hala buradaydı. Kızmıyorum onlara da, ben bile kendimden silindiğimi fark etmemişken onların da benim bu halimi fark etmelerini beklemek olmazdı. Derin bir nefes çektim sigaramın en acı yerinden. Yürümeye başladım, kaldırımlar aştım, insanlar geçtim. Hikayeler dinledim, şiirler söyledim. Fark ettim ki kime dokunsam, kiminle konuşsam ve kimden ayrılsam bir parçamı bırakmışım. Bu şekilde kendime bile yetemez hale geldim. 

Yarım yamalak yaşarken doğru kişiyi bulup eksik parçanızı tamamlamasını ve tek bir bütün olmayı, birbirinize karışmayı istediğiniz oldu mu? Bu konuda en çok yanlış kişileri doğru saydığım için üzülürüm. Hoş, hepsi iyi insanlardı ancak dedim ya eksik parçamı ya dolduramadılar ya da başka birinin yarılarıydı. -Aynı yapbozun iki ayrı parçası gibi- Renklerimiz aynı olsa da ait olamadık hiç birbirimize. 

Ancak inanıyorum ki her yapboz tamamlanmak için vardır. Gün gelecek tüm bu izmaritlere, boşalan bardaklara ve sözleri kırık dökük şiirlere inat hepimiz bir olacağız, tama ereceğiz. İşte o zaman hayatın yokuşunu tırmanmış güzel günlere ulaşmış olacağız. 

Biraz Ahmet Kaya, biraz Müslüm Gürses biraz da Nurettin Reçber. Gecenin rengine yön veren ve beni bu saatte yalnız bırakmayan güzel seven abilerimiz... 

Sevmeyi seven insanları siz de sevin. 

4 Ağustos 2015 Salı

Azaldıkça Çoğalanlar

Çok yaz, çok gül güzelim.
Sıyrıl grilerin arasından,
gir mavi düşlere.
Biz bir olamadık
başkası tamamlasın adımızı.

Çok gez, çok bak sevdiğim.
Kaç herkes gibilerden,
Ben kalırım hep bildiğin gibi.
Kesişirse yollarımız
gönlünün sokağında
merak etme
tanırsın yine.

Çok yaşa, çok sev ömrüm.
Sağ kalamadık inan
söylediğimiz sözlerin ardından.
Kalplerimizin ritmi
nasıl da sessizleşti?

Çok oku, çok düşün kadınım.
Ulaşırsa bu yazdıklarım sana
yani hissedersen ben gibi
Bil ki
duvarlar bile
özledi seni.

2 Ağustos 2015 Pazar

Kahrolsun Sikik Balon

Her sene yılbaşı gecesinde kendime: "Bu sene senin olacak bıçkın delikanlı. Yolunda gitmeyen ne varsa yoluna girecek. Şimdi arkadaşlarınla sohbetine kaldığın yerden devam et ve vur şişenin dibine!" derim. Ve inanın ki nasıl o şişe bitiyorsa dertler öyle bitmiyor. Rezil oluyoruz, perişan oluyoruz ancak bok varmış gibi ümidimizi yitirmeyip "Her şey güzel olacak." diyebiliyoruz. Pollyanna mı sikti bizi? Anlamış değilim. Ama inanın bizi motive eden nadir şeylerden biri de bu; geleceğe dair kendimize verdiğimiz tutarsız sözler. "Alttan aldığım dersi AA ile geçeceğim! (Geçemedi), Sonunda paranın gözüne vuracağım! (Vuramadı), Yapmam gereken ne varsa hepsini halledeceğim! (Halledemedi)"

Ara sıra oturup geçmişimi, nerede olduğumu ve gelecekte nerede olacağımı düşünürüm. Yaptığım hataları ve aslında yapmam gereken ancak yapmadığım şeyleri enine boyuna düşünürüm. Bunun adı ister günah çıkarma olsun ister içsel muhakeme iyi geldiği kesin. Size de tavsiye ederim. Kapatın kendinizi odaya ve kendinizle baş başa kalın. Devamı zaten geliyor. Belki bir iki sigara ve biraz müzik yardımcı olabilir.

Bir zamanlar üzüldüğümüz şeylerin şu anda aklımıza dahi gelmediğini fark edeceksiniz ve dertlerimizin uçan bir balondan ibaret olduğunu anlayacaksınız. Yapmamız gereken tek şey o balonu bırakıp yolumuza devam etmek. Bırakın gökyüzünde savruladursun o balon, siktir olup gitsin de biz de yolumuza devam edelim.

Şunu fark ettim kendimizi gaza getirmek için söylediğimiz tutarsız sözlerden sonra yapamayıp daha beter olmaktansa en az beklentiye girmek daha iyi oluyor. Yani; "Minimum beklenti, maksimum mutluluk." Beklentiler ne kadar düşerse inanın daha iyisini yaptığınızda "Amına koydum onun!" demenin verdiği mutluluk kadar güzel bir şey yok. 

Şimdi sigaramızı söndürüyoruz, sıkı sıkıya tuttuğumuz balonun ipini bırakıp bulutlara doğru uçarak kaybolmasını izliyoruz. Yeni bir dert, kederle karşılaştığımızda kendimize: "Ulan bundan bir süre sonra bu şey aklıma bile gelmeyecek." diyerek en düşük beklentiyle derdi aşmaya çalışıyoruz. Sonra merhaba mutluluk.


1 Ağustos 2015 Cumartesi

Gömün Beni

Kaldırsam kollarımı, süzülürsün
kaburgalarımın arasından.
Bu savaşta mağlubum durmaz yaralarım.
Ne zamanı tutabilirim ne de ölen ruhumu
hayallerimi atın gömün beni.

Yürüsem yanına, koşsam hatta
kalırsın yine bulutların tepesinde.
Elimi uzatsam sana
düşer omuzlarıma aşkımın rahmeti.
Yılgınlığımı atın gömün beni.

Küllüğüm küçülür, şişelerim çoğalır.
Yine avutmaz beni.
Yastığım sayıklar, duvarlarım konuşur,
adını anar dört bir köşem.
Hasretimi atın gömün beni.

Sıyrılsam kalabalıktan
ve kalsam son hatırladığın halimle
kalkıp gidersin daha çayın bitmeden.
Yine dönmem gerek kürkçü köşküne
paranoyamı atın gömün beni.

Günaydın Ömrümün Gri Kalanı

Uyanan tavanıma anlattığım bahar kadın.
Bir kez daha yaktığım
ucuz sigaram değil.
Sensiz geçen uykusuz gecelerimdir.

Uyan yakınıma aldığım uzak kadın.
Karşımdaki sabahlarına doğan
güneş değil.
Gönlümü ısıtan suretindir.

Uyan yastığa adını fısıldadığım serap kadın.
Bu duyduğum
kuşların cıvıltısı değil.
Adına türküler söyleyen yeni günün sesidir.

Bakın Beyler Buna Sevgi Derler

Çayın buharı gitmeden
yada son sigara sönmeden
düşerse aklınıza o güzel yüzü
bakın beyler buna sevgi derler.

Sıyrılınca kalabalıktan
ve çekince derin bir nefes
anarsanız adını
bakın beyler buna sevgi derler.

Yürek boyu mesafeye
bir de bilmeden düşünüldüğünüzü
gülümserse ruhunuz halen
bakın beyler
buna sevgi derler.

Kaç!

Kaç kurtar kendini benden.
Tüm dünyanın korktuğu,
görünce vurduğu
şairlerden biriyim işte ben.

Durma, bakma yüzüme.
Benzemiyorum işte tanıdığın birine.
Daha fazla alışmadan gülüşüne
kaç kurtar kendini benden.

Canımı yakmadan,
gülüşünü bir başkasını aramadan,
adına şiir yazmadan
kaç kurtar kendini benden.

Gülümsemelisin Güzelim

Güneş doğunca gökyüzüne
ve değince ruhuna
taze çimen kokusu
gülümsemelisin güzelim
çünkü nadir şeydir içimizi ısıtan.

Eski bir şarkı çalınca radyoda
ve götürürse seni geçmiş günlere
gülümsemelisin gönül kirazı
çünkü yansır yüzüne
şiirlerin ilhamı.
Boş verelim uzun yılları
geçirmişsek günleri dolu
ve birleşmişse sonunda
gönüllerimizin yolu
gülümsemelisin canısı
çünkü böyle geçer içimizin acısı.

Sıkışınca yüreklerimiz
ve gelince üstümüze
odamızın duvarları
gülümsemelisin
çünkü
tek kaçışımız bu
bilesin.

Bir Garip Adam

Tuhaf insanımdır vesselam,
çok deli yatarım mesela.
Tutar belinden sarılırım
gecenin ortasında.
Uykundan uyandırırsam şayet
ne olur kızma bana.

En küçük şeye kahkaha atar,
saatlerce gülebilirim mesela.
Hüzün barınmaz yüreğimde
hele sen de benimle gülünce.

Bir de çok deli severim,
şiir yazar sana titrerim.
Hele alışırsam,
işte o zaman beterim.

Güneş Gibi

Ne kadar oldu görüşmeyeli?
Sanırım bir sene oldu.
Ondan önce de uzun zamandır görüşememiştik.
Bu süre içinde ne senden haber alabildim, ne iyi olduğunu bildim,
ne de hasta yada iyileştiğini bildim. Sen gittikten sonra gönlümdeki güneş gitti.
Yerini hayalin olan ay aldı.
Kör zifiride kaldım sanki.
Sana benziyordu,
sen gibi görünüyordu
ama ne sen gibi hissettiriyordu
ne de senin gibi ısıtıyordu.
Ben hep o aya bakarak yetindim.
Onun gölgesinde uyuyakaldım.
Yavaş yavaş silinişimi izledim.
Geçmişimden, dostlarımdan anılarımdan ve en kötüsü senden.
Kalabalık binalar arasında grileştim sanki.
Sen gibi hissettirmesi için kağıda kaleme sarıldım.
Bu ümidi veren tek şey buydu.
Anladım ki her harf bir kaldırım taşı ve ben yolumu çizdim.
Benim yolum senin yanın.

Buraya ayı indirip güneşi çıkarmaya geldim. Doğ benim ömrüme doğ bir güneş gibi.

İntiharımın Dizeleri

İçimde adını ağzıma almaktan ürktüğüm korkular yığılı.
Sesini unutmaya mı başlıyorum yoksa?
Yoksunluklarımdan öte gidemediğim şu gecesiz hayatımda
ilk defa sensizliği hissettim bugün.

Her sigara nöbetlerimde sana ulaşırken, 
alkol damarlarımı esir alışmışken,
adını anmadan bir gün dahi geçirmemişken
ilk defa sensizliği hissettim bugün.

Hatıramdaki gülümsemen sana ait değil miydi yoksa?
Onu da mı unutmaya başlıyorum?
Kabuk mu bağladı sonunda bu kanayan yara?
Yokluğundan daha beter bir acıyla tanıştım,
ilk defa sensizliği hissettim bugün.

Yağmur camlarıma düşerken görürdüm yüzünü oysa
yada en sevdiğin türkülerde duyardım sesini.
Hep şu tepelerin ardında düşünürdüm seni.
Sokağımda koşuşturan,
dizleri yaralı küçük kızın
 busesinde görürdüm 
mavi düşlerini.
Utanıyorum, 
hiç bir şey hatırlatmadı bu sıra bana seni,
ilk defa sensizliği hissettim bugün.

Üzgünüm ömrüm, 
bu yarım kalmış hikayenin de 
sonunu getiremedim.
Severdin halbuki,
sana yazılmış hastalıklı şiirlerimi.
Şimdi elimde tutuyorum bir tanesini
Sözleri kırık dökük, sana getirmesini umduğum 
ahiret treni bileti sanki.

Son bir mektup getirmek istedim sana
maalesef bu 
intiharımın dizeleri.


Zar Zor Bir Veda

Zar zor görüyorum aklımdaki mısraları şimdi aklım fikrim hep sigara dumanı. Alışık değilim öyle veda mektuplarına, zar zor hatırlıyoru...