29 Kasım 2015 Pazar

Rüzgar

Bir rüzgar esecek
ve biz titreyeceğiz
eksik kalan tarafımızdan.
Hep sıcak kalan sol yanımız
hatırlatacak bize yokluğu.
Bir rüzgar esecek
ve biz titreyeceğiz.

Gölgeler geçecek
belki yanıbaşımızdan
ve gözlerimiz boğulacak
son damla aktığında.
Hatırımıza gelecek
henüz yaşamadığımız anılar,
gölgeler geçecek belki yanıbaşımızdan
ve o zaman
bir yük binecek omuzlarımıza
geçen zamanın ağırlığından.

Ah Yeşil Kadın!
Saatler varken aramızda
mümkünü yoktu inan
şiirler olmasa
dokunmanın sana

Türküler söylenecek
sözlerinde yanılsak da
sigaralar bitecek
sayısını unutsak da.
Bir rüzgar esecek
ve titreyeceğiz
sarılamadığımız anlarda.



27 Kasım 2015 Cuma

Yükseliş

Toprağa düştüm düşeli
kursağımdaki keskin heves tadıyla
afalladım kaldım öyle.

Galikya'da yaşamak
öyle alışık etmiş ki yeşile 
bir an için düşünce griye
kendimden geçmişim öyle.

Düştüm yağmurla
gri toprağa
karıştım bir tutam tohuma
ve ulaştım yine 
gözlerinin yeşiline.

Bir tutam kağıt buldum
planlar arasında.
Meraklanma dedi.
Bu sancı da biter,
bu yaprak da düşer,
bu sonbahar da biter.
Sen sarıl,
inan ki bu
her şeye yeter.

Ve anladım ki
Gökkuşağı için
yağmur gerek.
Sevinç için
hüzün gerek.
Şiir için
yüzün gerek.





26 Kasım 2015 Perşembe

Düşüş

Toprağa düştüm düşeli
kursağımdaki keskin heves tadıyla
afalladım kaldım öyle.

Neredeyim, ne oldu?
Nasılım, ne oldu?

Koşarken cennette
soluk soluğa
çarptım bir duvara.
Bir tokat indi sanki
suratımın tam ortasına
ve yığılıp düşüverdim.
Galikya'nın sınırında.

Kendime geldim geleli
gözlerimi açamaz oldum
alışık olmadığım dünya batağında.

Üstüm başım
kırgınlığın tozu tutmuşken
dizelerim kanamış,
avuçlarım yaralanmış
ben anlamamışım.

Daha beter çatlar olmuş dudaklarım
artık hiç konuşturmaz.
Ha gayret deyip dikilmişken ayağa
gözüm çarpıyor bulutlara.

Adem miyim ben,
yağmur mu yoksa?

Ne işim vardı da
geldim buraya?

Açık mı kalmış sırtım,
dalmışken rüyaya?

Geçer mi bu kabus,
dönünce sabaha?

5 Kasım 2015 Perşembe

Korkmuyorum

Dört yanım çevrili
insan müsvetteleriyle.
Yürekleri rutubet
hissetmezler sevgiyi,
gözleri kesik
görmediler bizi.

Dört yanım çevrili
geliyorlar üstüme.
Kaçış yok, son var.
Ebediyet trenine
iki yeşil bilet
ha gayret yeşilim
atlarız elbet.

Dört yanım çevrili
ruhu noksan diri cesetle.
Anlamazlar, susmazlar.
Onlar bir bilen,
bizse sözde yardım edilen.
Anlamazlar, bilmezler.

Sıkıyorum yumruklarımı
en az dişlerim kadar.
Hasrete, bilenlere,
susana ve kederlere

***
Omzuma dokunuyor eli
doğruluyorum o zaman işte.
Yalnız değilim bu kavgada.
Gelin üstüme üstüme
Korkmuyorum.



2 Kasım 2015 Pazartesi

Aş(k)okusu

Kader mi bu yoksa vebal mi?
Hiç bilmiyorum.
Bildiğim: kışların artık
daha soğuk geçeceği
ve uzun uzadıya telefon görüşmeleri
acıkan sol tarafa sadece
aş kokusu vereceği.

Kulaklarımı tıkadım kalabalığa
uzun zaman sonra
eşlik ettim bir şarkıya
"Senin gülen yüzüne kurban
bu serseri kalbim
Ama karar ver
tutamıyorum zamanı"

Çık gel, hiç beklemediğim bir anda
çalsın telefonlar adınla
ve de ki:
Yaşadığın şehirdeyim,
buluştuk sonunda
aynı gökyüzü altında.

İşte o zaman
geçer aş kokusu
biter gurbet türküsü.
Sarıldığımda şiirlerce
gelir burnuma aşk kokusu.


Zar Zor Bir Veda

Zar zor görüyorum aklımdaki mısraları şimdi aklım fikrim hep sigara dumanı. Alışık değilim öyle veda mektuplarına, zar zor hatırlıyoru...