22 Aralık 2015 Salı

Tanrı'nın Planları 2

Sigarayı çoğalttım son günlerde. Nefes bile alamaz oldum sayesinde. Ara sıra boğulduğumu hissettiğim de olmadı değil. Özlemin kokusunu duymamak için yaktığım geceler de oldu. Uyanıkken gördüğüm rüyaların ve ruh göçlerinin sayısını saymıyorum bile. İleri bir tarihe kadar uyku moduna aldım kendimi yine. 

Şubatta hissediyorum kendimi. Aylardır düştüğüm uykudan mahmur şekilde uyanıyorum. Kışı bitiren kadın kapımda beliriverir. Şubatta hissediyorum kendimi. İnsanlar aşıyorum, toprağa değiyor tenim. Ve yaşadığımı hissediyorum. Kelimeler artık sünger olmaktan çıkıp daha tatlı geliyor dilime. Şubatta hissediyorum kendimi. İçimde işçi çocuğunun arife gecesi yaşadığı bayramlık sevinci var. Sığamıyorum bedenime, ruhumdaki gök kuşağı sarıyor ve renklendiriyor tüm dünyayı. 
Şubat türküsü duyuluyor günlerimin en ayaz vaktinde bir kapı açlıyor ve iniyor tüm şehrin sahibi. Bu kentteki tüm insanları birbir yenmişliği var. Şahidim. 

Gözlerine bakıyorum başta... Hiç bir şey kaybetmemiş. Öyle sarsılıyor vücudum.
Gözlerine bakıyorum sonra... Hiç bir şey kaybetmemiş. Öyle sallanıyor ruhum.

Sigarayı çoğalttım son günlerde. 
Hazırım ruh göçüne. 
Sigaramın dumanı yol gösteriyor yine 
dizelerimin basarak üzerine üzerine  
ulaşıyorum sevdiğime. 

Şubatta hissediyorum kendimi. Galata'nın en tepesinde İstanbul'a meydan okurken görüyorum. Yendiğimiz sadece özlemle kalmıyor. Bil. Yaralı bir general gururu var içimizde. Kurtarmışız aşkı bitirmişiz savaşı.

Ellerini tutuyorum başta. Hiç bir şey kaybetmemiş. Öyle tamamlanıyor parmak boşluklarım.
Ellerini tutuyorum sonra. Hiç bir şey kaybetmemiş. Öyle anımsatıyor sarhoşluklarım.

Bahariye'yi geçiyoruz önce ardından Rıhtım'ı... Ulaşıyoruz Moda'ya karışıyoruz yeşile ve maviye. Kaldırım taşlarında oynadığımız küçük oyunlar ve önümüzde koşturan adını bilmediğimiz çocuklar. Şubatta hissediyorum kendimi. Sözlerimiz Kadıköy duvarlarında. Şiirlerimiz sokakta. Anılar biriktiriyoruz şehrin dört bir yanında, bir sonraki sefere kadar ezberlemek üzere kazınmalı mutlaka zihnimize.

Aniden esiyor kafamıza yetişip bir sonraki vapura gidiyoruz adaya. En yakın yer olan Galikya'ya. Ruhumuzun özgürleştiği bulutlara. Şubatta hissediyorum kendimi. Soğuğa inat titremiyor bedenimiz. Alev alev yanan ruhumuz ısıtıyor nasılsa içimizi. Geçip duran boylu boyunca atlılar, çiseleyen grileşmiş insanlar... Bozmuyor keyfimizi. Söz. Nasıl geçtiğini anlamadan vaktin, e düşmüşken yarım saatlere koşturup dururuz son vapur vaktine. Dalga olsun o saatte, karayel poyraz isterse kopsun kıyamet ve mahsur kalalım o yerde. İnan hiç üzülmem. Sabahı bekleyelim iskelede, uykun gelince yatarsın dizime.

Başını okşuyorum başta. Hiç bir şey kaybetmemiş. Öyle dalıyor uykuya.
Başını okşuyorum sonra. Hiç bir şey kaybetmemiş. Öyle gerçek bu rüya.



7 Aralık 2015 Pazartesi

Neler kaçırdım?

Beşiktaş güzel günler göstermediği için biz Beşiktaşlılar da en küçük şeyden mutlu olmaya başladık. Bizim için bu mutluluğun daha üstünde bir mutluluk olmadığı -bilmediğimiz- için bunu koruyup yücelttik. Hayatımızda karşılaştığımız küçük mutluluklar bizim için dünyanın en kıymetli şeyi olmuştur. Geceye baktığımız zaman etrafımızı çekip çeviren karanlığa inat gördüğümüz yalnızca parlayan yıldızlardır. Ancak bu sayede mutlu olmayı başarabildik. 

Geneline bakılacak olursa Murphy yasaları üzerine kurulu bir hayatım var. Hayatımda aldığım kararların sonucunun %99 iyi %1 kötü bitme ihtimali varsa mutlak suretle kötü sonuçlanır. Çünkü Murphy Kanunları'nın birinci maddesi der ki:"Bir şeyin ters gitme olasılığı varsa, ters gidecektir." Bu hep böyle süregelmiştir. Hiç birinden dolayı pişmanlık duymadığımı gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Acıya, kedere o kadar alışık olmuşuz ki insanların trajedi dediği şeye biz ucuz atlattık diyebiliyoruz. 

Beşiktaşlılık felsefesiyle hayatım daha yaşanabilir bir hal aldı. Eğer bu paradigmaya sahip olmasaydım bu zamana kadar çoktan bir binanın tepesinden kendimi atabilirdim. Hoş, bu sıra bir kaza sonucu iki üç yıl komada yatmayı istediğim çok oldu. Kedere karşı bu kadar dirençli bir yapıya sahipken üst üste gelen gölgeler ruhumda ağırlığa yol açtı. Hayatımdaki bulantıyı aşmanın tek yolu olan yıllar sürecek bir koma fikri çok makul görünmüştü. Uyandıktan sonra yapacağım tek şey hastane odasında doluşmuş aileme ve sevdiğim kadına bakarak "Neler kaçırdım?" demek olurdu. Tıpkı bu sıra kaldırmaktan aciz kaldığım göz kapaklarım yüzünden dostlarıma sorduğum gibi. 

Eğer bu bir kabussa 
gece güne artık uzansın.
Sözüm tıkanmış 
ve dilim takıldıysa
biri beni anlasın.
Güzü geldiyse ömrümün
yapraklar düşüp 
bahçem boyansın.
Yetmiyorsam ben bile bana
uzanayım ben biraz,
vakti gelince
biri beni uyandırsın.

Zar Zor Bir Veda

Zar zor görüyorum aklımdaki mısraları şimdi aklım fikrim hep sigara dumanı. Alışık değilim öyle veda mektuplarına, zar zor hatırlıyoru...